Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Beyefendi

Garsonun masamıza en son gelişinden sonra, tam kırk üç dakika sessizce oturduk masada. Cam kenarındaydık ve elimizi uzatsak boğazın sularına dokunabilirdik. Birbirimize bakmaktan imtina ediyor bakışlarımız hasbelkader birbirine değince de hızla ayırıyorduk. O, dizlerindeki peçeteyle sık sık ağzının kenarlarını siliyor bense parmağımı çatalın sapındaki işlemeler üzerinde gezdiriyordum. Boğazın karşı tarafında havai fişekler patlamaya başlayınca ikimizde kafamızı oraya çevirdik istemsiz olarak. Havai fişekleri çok severdi. Ona bak(a)madığım halde gözlerinin parladığından emindim. “Çok güzel” dedi kısık bir sesle, güzel kelimesinin –el hecesini çocukça uzatarak. Sessizliğin bozulmasını fırsat bilip “hadi söyle artık” dedim. Cümlem bittiğinde son havai fişeğin pırıltıları sönmek üzereydi. Yüzü buruştu. Artık ona bakıyordum. Ne söyleyeceğini bildiğim halde, haklı çıkmamayı dileyerek bekledim. - Ben devam edemiyorum artık, dedi. Kararlılığı anlaşılıyordu. Ama yine de utanıyor gibiydi. Sesi h