Kırmızı kaşkolünü takıp çıktı sokağa. Yürüdü. Sadece yürüdü. Ne düşündü ne de başka bir şey... Sadece yürüdü. Yürümek rahatlatan bir şeydi sanırım onun için. Bir yerlerden uzaklaşmak beyninden ve bedeninden de uzaklaştığı hissini yaşatırdı ona. Bu da dinginlik demekti. Sakinlik. Hiçbir şeyin olmaması demekti yanında, sağında, solunda ve arkanda. Yürüdüğü yollar tanıdıktı en başta. Sonra çok da alışık olmadığı ama gene de bildiği yollar uzandı önünde. Ne kadar zaman geçmişti bilenmez. Kara batıp çıkan ayaklarının donmaya başladığını hissettiği andı herhalde. Durdu. Döndü, arkasına baktı. Sanki birini aradı. Ama kimi arayabilirdi ki. Ne için baktı sanki. O da bilemedi. Düşündü. Yola çıktığından beri, ilk kez o an, aslında pek çok şeyi bilmediğini düşündü. Tarihle ilgili hiçbir şey bilmezdi mesela. Sadece, Malazgirt Meydan Muharebesi’yle Anadolu’nun kapılarının Türklere açıldığı kalmış aklında. Annesinin neden onu hiç emzirmediğini de bilmezdi. Ya da neden terk ettiğini de… Doktor oral
Hepimizin hayatı bir çocuğun oyuncağı.